Işık Ülkesinin Kalbi: Patara
Göz alabildiğine uzayıp giden kumsal, size güzel bir yaz tatilini çağrıştırabilir. Ama Türkiye’nin en uzun plajının altında, “Uyuyan Güzel” Patara yatıyor. Antik kentteki her yapı, geçmişten bugüne bir taş mektup.
''...Ayın 9. günü Kalamaki'den Patara'ya vardık ve beklemeden kalıntılara doğru yürüdük. Güneş yakıcı, basacak sağlam bir zemin bulmak zordu. Anıtlar, kaygan kum tepeleri ve omuzlarıma dek çıkan dikenlerle kuşatılmıştı. Akıntıların beslediği su birikintisinden oluşan bataklık, kalıntıları yutmuştu. Çok geniş bir alana yayılan kentin yapıları arasındaki bağlar, birbirinden tamamen kopuktu. Ulaşabildiklerimizi şöyle bir gördüm ve sadece tiyatronun planını çizebildim; şimdiye dek gördüklerimin en iyisiydi...''
Fransız arkeolog Charles Texier, 1838 yılında geldiği Patara'yı bu sözlerle dünyaya tanıtmıştı. Texier’den tam 143 yıl sonra, Akdeniz Üniversitesi'nden Prof. Dr. Fahri Işık ile Prof. Dr. Havva Işık’ın arkeoloji ekibi de benzer durumda bir Patara'ya talip oldu. 1988 yılında başlayan kazılar, eşsiz bir uygarlık hazinesini bizlere sundu.
Bugün adı, eşsiz kumsalıyla birlikte anılan Patara, tatilcilere çok kısa bir yolculukla yüzyıllar öncesinin görkemli başkentinin kapılarından girme imkanı sunuyor. Antik kent, Fethiye – Kalkan karayolundan Patara yönüne sapıldığında, yalnızca 6 kilometre uzakta.
Büyük bölümü Antalya, bir kısmıysa Muğla sınırları içinde kalan Patara, Milattan Önce 3. yüzyılda kurulan Antik Likya Birliği'nin doğum yeri. Ksantos Vadisi’nin denize açılan kapısı olan kent, bugün de Antik Çağ’daki adını koruyan ender Anadolu yerleşimlerinden biri.
Tarihin Sahnesi
Patara Antik Kenti, Eşen Çayı'nın doğusunda, Antalya'nın Kaş ilçesine bağlı Gelemiş Köyü sınırları içerisinde yer alır. Likya Birliği'nin en önemli kentlerinden biri olan Patara, Patar Dağı'nın batı eteğinde, Likya'nın bereketi Ksanthos Vadisi'nin denize ulaştığı noktada kurulur. Likya Birliği'nin idari başkenti olan kent, Apollon'un kehanet merkezi ve Aziz Nicholas'ın doğduğu yer olarak da tarih sayfalarına geçer.
Patara'nın tarihsel varlığı, Apollon kehanetiyle bağlantılı olarak ilk tarihçiler Hekataios ve Heredot'la bilinir. Patara, M.Ö. 2. binyıl Mısır ve Hitit metinlerinde adı geçen Lukka Ülkesi'nin dünyaya açılan tek penceresi ve Akdeniz'i Ege'ye bağlayan ticaret yolları üzerindeki en önemli limanlardan biridir. Patara halkı, ülkelerine ''Trmis'', kendilerini de Likyalı anlamına gelen ''Trmmili'' olarak adlandırır.
Patara'nın Hazineleri
Patara’nın sırrı, her yıl biraz daha çözülüyor. Burada her buluntu yüzlerce öykü, yüzlerce farklı ufuk... Tiyatro, meclis binası, kent surları, hamamlar, Tepecik'teki nekropol, anıt mezarlar ve köylülerin ''dört ayak'' dedikleri Patara'nın simgesi Modestus Takı... Yöreyi, böyle görkemli bir kent imar edecek kadar önemli kılan ise bu kalıntıların ortasındaki liman... Patara, tarihin başyapıtlarının süslediği benzersiz bir coğrafyaya sahip. Her yıl binlerce insanın ziyaret ettiği bu ölümsüz kent, antik kalıntıları ve doğal değerleri nedeniyle dünyada korumaya değer 100 anıt arasında yer alıyor.
Antik kente girildiğinde ilk olarak üç kemerli şehir kapısı selamlıyor misafirlerini. Patara halkı tarafından Vali Mettius Modestus ve ailesi adına yaptırılan tak kapı, karşılayıcı konumuyla Patara'nın da simgesi durumunda. Kentin su yolu sisteminin de son halkası olan tak, tarihe açılan bir geçidi anımsatıyor.
Patara'nın, Ksantos, Pinara, Olympos, Myra, Tlos'la birlikte Likya Birliği'ndeki altı kentten biri olduğu biliniyor. Montesquieu tarafından ''antik dünyanın en mükemmeli'' sözüyle övülen ve çağdaş demokrasi için örnek gösterilen yönetim biçimiyle Patara, Likya Birliği'nin merkezi ilan edilmiş. Bu nedenle meclis, arşiv ve hazine odası Patara'da inşa edilmiş. 1988 yılında başlayan kazıların ilk yıllarında, içi kum ve bitki sarmalıyla örtülü kalıntının bir meclis binası olabileceği öngörülmüş. Likya Birliği üyelerinin toplantı yeri olarak tanımlanan bu görkemli yapı, 2001-2006 yıllarında gerçekleştirilen kazı çalışmalarıyla gün yüzüne çıkarılmış. 2012 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi desteğiyle restore edilen meclis binası, burada her yıl binlerce kişinin ziyaret ettiği en büyük eserler arasında.
Meclis binasının hemen yanında Patara kentinin tiyatrosu bulunuyor. Kazı Başkan Vekili Şevket Aktaş, büyük oranda kuma gömülmüş olduğu için bu yapının Patara'nın ''Uyuyan Güzel'' tanımlamasını en iyi şekilde simgelediğini belirtiyor. Yaklaşık 10.000 kişi kapasiteli olan tiyatro, kumlarla örtülü kaldığı için iyi durumda bulunan yapılar arasında. Tiyatronun doğu cephesinde yer alan anıtsal yazıt, sahne binasının yapımının M.S. 147 yılında tamamlandığına işaret ediyor. Çağlar boyu gladyatörlere ve vahşi hayvan dövüşlerine tanıklık etmiş bu yapı, zamanının çok ilerisinde olan mimari kalitesiyle büyüleyici.
Tiyatronun önünde ise ana cadde uzanıyor. Kaldırımları, dükkanları ve kırmızı granit sütunları Anadolu'nun geçmişine dair en nitelikli örneklerden. Burası aynı zamanda Patara halkının gelişmiş bir ticari düzene sahip olduğunun da kanıtı.
Ana caddeden makilerin arasına doğru kıvrılan bir patikaya yönelelim. Etrafta derin bir sessizlik var, duyulan sadece rüzgarın fısıltısı... Roma İmparatoru Neron tarafından yaptırılan ve orijinal yüksekliği yaklaşık 26 metre olan deniz feneri, 1481 yılında Rodos depreminde yıkılmış. 2004 yılında yapılan kazılarla gün ışığına çıkarılan fener yapısı, restorasyon çalışmalarının yeniden başlayacağı günü sabırla bekliyor.
Akdeniz, Patara'da binlerce yıl aynı sesle sayısız duygu anlatıyor. Antik Kent'in tam kalbinde yer alan muhteşem Leto Hurmalığı da, bizleri doğanın gücüne bir kez daha hayran bırakıyor. Birçok yangın geçiren ve son olarak 1991'de yakılan hurmalık, yeşil sürgünleriyle bugün Patara'nın gözbebeği.
Patara ayrıca, Anadolu'ya Hıristiyanlığı yayan Aziz Nicholas'ı da dünyaya armağan etmiş bir antik kent. Bir dünya ereni olan Aziz Nicholas M.S. 4. yüzyıl başlarında Patara'da doğar. Patara, onun anısını iki bazilika, beş kilise ve üç şapelle yüzyıllar boyunca sürdürür. Ve Patara, 1478-79 tarihinde ''Cem Sultan'ın Rodoslularla anlaşma yeri'' olarak son kez tarihe geçer. Bu tarihten sonra kum, liman ağzını tamamen doldurur. Toprak ve tarih susar...
Ama taş susmaz. Onun anlattıkları, bugün geçmiş hakkında bildiğimiz pek çok şeyin de kaynağı. Taşlara kulak verin: