Taşa oyulan uygarlık: Kapadokya
Taştan ne yapabilirsiniz? Bir takı? Bir heykel? Bir ev? Peki ya koca bir şehir? İnsanın taşla yapabildiklerinin bir sınırı var. Ama doğanın yapabileceklerinin sonu yok. Kanıtı orada: Kapadokya.
03.11.2020
Hepimiz peribacalarının nasıl oluştuğunu biliriz. Ya da... bilir miyiz? En azından, ortaokul coğrafya müfredatının bir parçası olan bu konuyu hepimiz öğrenmişizdir. O halde, hatırlayalım...
Kapadokya’nın kendine has coğrafyası, jeolojik devirlerde bölgedeki aktif volkanların günümüzden on milyon yıl önce püskürmesi sonucu oluşmuş. Yanardağlardan çıkan lavlar, 100-150 metre kalınlığında bir tüf, yani lav ve külden oluşan taş tabakası oluşturmuş. Bu tüf tabakası, başta Kızılırmak olmak üzere akarsuların, göllerin ve rüzgârın aşındırmasıyla, peribacaları olarak adlandırdığımız oluşumları meydana getirmiş.
Her Devrin Gözdesi
Peribacaları Kapadokya’ya özgü değil. Ama en geniş ve büyüleyici yayılımı burada desek, abartmış sayılmayız. Üstelik böyle düşünen ilk insanlar da olmayız. Kapadokya’nın bu doğal mimarisi, insanlık tarihi boyunca Hititlerden Romalılara kadar çok sayıda uygarlığın da ilgisini çekmiş.
Günümüzde Kapadokya, Nevşehir, Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerini içine alan bölgeyi tarif ediyor. Tarihi ve turistik açıdan öne çıkan taş kent Kapadokya ise, Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara şeklinde, daha dar çerçevelenebilir.
Bu alanı büyülü kılan, tam da başta bahsettiğimiz şey: Taşın girdiği bin bir şekil. Doğanın elinde şekillenmiş, ardından insan katkısıyla son haline gelmiş bu şehirde, evler, depolar, taş duvarlar, kasabalar, kiliseler, manastırlar hep taşların koynunda var olmuş.
Bugün Ürgüp piskoposluk merkeziyle, Göreme yer altı kiliseleriyle, Avanos toprağın sanatı çömlekçilikle, Uçhisar görkemli kalesi ve kaya evleri ile, Derinkuyu ve Kaymaklı gizemli yer altı şehirleri ile, Ihlara ise tarihle doğanın buluştuğu vadisi ile öne çıkıyor. Kapadokya'nın sınırları içindeki her yörenin ayrı bir karakteri var. Ama hepsindeki ortak özellik, taşın hayranlık uyandıran dokusu.
Yer Altı Şehirleri
Kapadokya’nın akıl sır ermez yer altı şehirleri, rivayete göre, yabancı istilacıların saldırısına uğrayan bölge halkı tarafından korunma ve sığınma amacıyla inşa edilmiş. Bir diğer görüş, halkın zaten yer altında yaşama anlayışına sahip olduğu yönünde. Tüflerin işlenmeye elverişli olması, barınma amaçlı inşa edilen mağara evlerin, gizli pasajlarla birbirine bağlanarak bir savunma sitemi olarak genişletildiğini düşündürüyor. Nasıl yapıldığı bir yana, geçitlerle bağlanan, taş sürgülerle kilitlenebilen, karanlık koridorları, dolambaçlı galerileri, kilerleri, kavları, kiliseleri, hatta ahırları ile yer altı şehirleri, günümüzün akıllı binalarını kıskandıracak kadar özenle tasarlanmış.
Güvercinlikler
Yalnızca insanlar değil, güvercinler de yuva yapmış sünger gibi delikli taşların küçük oyuklarına. Bölgedeki güvercinlikler, daha çok kayalara oyulmuş odacıklar şeklinde. Ancak kesme taştan yapılmış ev benzeri yapı tipinde olanları da var. Anlaşılan, güvercinlerin de zevkleri farklı.
Modern Zamanlar
Kapadokya’daki mağara otellerde konaklamayı kim istemez? Ama şimdiki zaman kipinde, taşa oyulmuş bir peribacasının içinde yaz-kış yaşamak, kulağa o kadar da konforlu gelmeyebilir. Aslında peribacalarının büyüsünü yaşamak için konforunuzdan taviz vermenize gerek yok. Şehrinizde peribacası oluşsun diye bekleyecek on milyon yılınız, tüften şehir yapacak kadar büyük bir bütçeniz, ya da bütün bunlara yetecek sabrınız olmayabilir. Ama evinizin bir köşesinde, taşın doğallığını kullanmak, tüfün huzur verici pastel tonlarına yer açmak, emin olun size de iyi gelecektir. Nasıl mı? Kataloğumuzdan Cappadocia'ya bir göz atın.